“E” Rumuzlu Katkı Maddeleri Nedir?
Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) ile Gıda ve Tarım
Teşkilatı (FAO)’ nun Katkı Maddeleri üzerinde çalışan Ortak Uzmanlar Komitesi
(IECFA) dünyada, her çeşit katkı maddesi ile ilgili yapılan toksikolojik
çalışmaları değerlendirir ve Uluslararası Gıda Kodeksi Komisyonu’na tekliflerini
sunar. IECFA, ayrıca katkı maddesinin özelliklerini belirler, analiz
yöntemlerini standartlaştırır. Katkı maddesi ile ilgili A, B, C listelerini
hazırlar. A listesi pozitif listedir. B listesinde değerlendirilmesi
tamamlanmamış katkı maddeleri yer alır. C listesi ise negatif listedir ve bu
listede yer alan katkı maddelerini kullanma izni verilmez.
İleriki çalışmalarda, farklı neticelere ulaşılması
halinde Katkı maddelerinin listelerdeki yerleri değişebileceği gibi, günlük
alınabilecek miktarları (ADI) da azaltılıp çoğaltılabilir.
Uluslararası kuruluşta kabul görmüş katkı maddesine
bir numara verilir. Mesela Monosodyum Glutomat için verilen numara 621 dir.
Tartarin için 102 dir. Numaralanmış bu listelerden Avrupa Ekonomik Topluluğunda
kullanımına izin verilen Katkı Maddelerine E kodu verilmiştir. Mesela, 621
numara ile belirlenmiş Monosodyum Glutomat, eğer AET tarafından kullanımına izin
verilmişse, AET Kodeksinde bu katkı maddesi E621 olarak isimlendirilmiş
olmaktadır.
Ülkemizde de AET’ye uyum programı uygulandığı için
aynı isimlendirme kullanılmaktadır.Kullanılmasına izin verilen Katkı
maddelerinde ülkeler sınırlamalar getirebilir. Nitekim, listelerde izin
verildiği halde bazı katkı maddelerini Amerika, Avusturya, Avrupa kendi ülke
sınırları içerisinde yasaklamışlardır.
Türk Gıda Kodeksi yönetmeliğinde izin verilen aroma
maddelerinin dışındaki katkı maddesi sayısı 300 civarındadır. 1997 de yürürlüğe
giren Yönetmeliğe göre, ürünlerin etiketlerindeki içindekiler kısmında ürüne
katılmış olan katkı maddesinin fonksiyonu, adı, E kodu ve hayvani menşe eli ise
hayvanın cinsi yazılmak zorundadır.
Katkı maddelerinin üretiminde kullanılan maddeler
geniş bir yelpaze teşkil etmektedir. Bitkisel artıklardan yapılan katkı
maddeleri olduğu gibi, mesela Pektin (E440), Karragenan (E407), Keçi boynuzu
zamkı (E410), Klorofil(E140) Agaragar(E406),. Bazı katkı maddeleri ise sırf
hayvanlardan ve artıklarından elde edilmektedir. Mesela Jelatin(E441) domuz
yada sığır veya diğer hayvanların kemik ve deri artıklarından, Karmin(E120)
kırmızı bitten; Şellak (E904) yine bir bit türünden; Kasitin (E920),insan at
veya domuz kılından, Rennin sığır ve davar midesinden; Pepsin, domuz midesinden
elde edilmektedir. Bir kısım katkı maddeleri de hem hayvan artıklarından, hem
bitki artıklarından, hem de sentetik olarak üretilmektedir. Bu gruba da örnekler
verirsek E475 Gliserin, E322 Lesitin, E471 Mono ve Digliseridler, (E160)
Betakarotenler,( E210) Benzoik asit gibi maddeleri zikredebiliriz.
Katkı maddeleri incelenirken uzun bir laboratuar
çalışması gerektirir. Kullanılan kobay hayvanlarının normal ömür sürelerinin %85
inde vücutlarının çeşitli organlarında karsinolojik, mutojenik, teratojenik ve
allerjik etkilenmenin olmadığı günlük doz miktarları, hayvanın kg ağırlığı
başına mg olarak tespit edilir. Bu miktara “etkisiz doz” adı verilir. Güvenlik
faktörü dikkate alınarak insana vücut ağırlığının kg başına bu miktarın %1’i
günlük doz olarak kabul edilir. Mesela belirli bir katkı maddesi için kobayda
etkisiz günlük doz 100 mg/kg olarak tespit edilmişse,insana uygulanabilecek
günlük doz, 1 mg/kg vücut ağırlığı olacaktır.
Ürüne katılacak, katkı maddesinin maksimum miktarının
tespiti ayrı bir çalışmayı gerektirmektedir. Ürünün üretim teknolojisinin
gerektirdiği miktar ile,günlük doz miktarı aşılıyorsa, katkı maddesinin
kullanılmasına izin verilmemesi gerekir.
Günlük doz, teknolojinin gerektirdiği miktarda
aşılmıyorsa, bu sefer, günlük hayatımızda kullanılan ürünlerden kaç tanesinde bu
katkı maddesinin kullanıldığına bakılır. Bu ürünlerin toplamındaki katkı madde
miktarı, günlük maksimum alınmasına izin verilen dozu aşıyorsa, bu katkı
maddesinin tüm ürünlerde kullanılmasının yasaklanması gerekir.
Uluslararası IECFA komitesi, bütün faktörleri dikkate
alarak gıda ürünlerinde kullanılacak katkı maddelerinin % de miktarlarını tespit
etmek zorundadır. Komitenin bütün ihtimamına rağmen vücut ağırlıkları farklı
olan insanlarda riskli durumlar oluşabilecektir. 80 kg vücut ağırlığına sahip
insanın günlük maksimum dozu 80 mg olsa, aynı gıda ürünlerini kullanan 60 kg.lık
bir insan için doz aşımının oluşması kaçınılmaz olacaktır.
Bazı Katkı maddelerinin kullanımındaki bu
karışıklığına ilaveten, ülkemizde hem insani boyutta, hem İslâmi boyutta
endişelerimiz daha büyüktür.
İnsani boyuttaki endişelerimiz, üreticiler bazında ve
kontrol mekanizmaları bazında bilgisizlik, laubalilik ve istismarın alabildiğine
yaygın oluşundandır. Maalesef, birçok üretici firmanın ürettiği ürünün,
ambalajındaki içindekiler kısmında belirtilen bilgilerle,ürünün kendisinin
terkibi birbirini tutmamaktadır. Bunlar bazı üreticilerden bizzat dinleyerek
aldığımız bilgilerdir.
Bazı ürünlerde ise izin verilen sınırların üzerinde
katkı maddesi kullanılmaktadır. Bu konuda Prof. Dr. Mine Yurttagün’ün Gıda 2000
mecmuasının 22 ci sayısında yayınlanan makalesinden alıntılar yaparak açıklamaya
çalışalım:
“Kullanılan katkı maddelerinden en çok tartışılanları nitrit
ve nitratlardır (E250, E251) Kansere neden olan nitrozaminleri oluştururlar.
Kanın oksijen taşıma yeteneğini azaltırlar”
“Ülkemizde yapılan çalışmalarda et ürünlerinde izin verilenin
çok üzerinde nitrit kullanımı saptanmıştır.”
“Astım, deri döküntüleri, hiperaktiviteye neden olabilen bir
diğer katkı maddesi Benzoikasit (E210) dur. Yapılan bir çalışmada Ankara
piyasasından sağlanan meyve sularında Benzoik asit miktarının izin verilen
değeri aştığı saptanmıştır.”
“Astımlı hastalarda astım atakları başlatan bir diğer katkı
maddesi Kükürtdioksid(E220) dir. 1980li yıllarda en az 12 kişinin ölümüne neden
olacak kadar ciddi alerjik reaksiyonlara yol açtığı saptanmıştır.”
Renklendirici katkı maddelerinin kullanıldığı ürünler için
Sayın Profesör neler söylüyor:
“Yentür ve arkadaşları da 25 şekerleme örneğinin 11’inde izin
verilmeyen renklendiricilere rastlamışlardır. Kalyoncu ve Yurttagül’ün pasta
süsleri ve şekerlemeler üzerinde yaptıkları çalışmada ise pasta süslerinin %12,5
uğunda izin verilen boyların izin verilen miktarlarında, %59,4 ‘ünde izin
verilen boyaların izin verilen miktarlarının üzerinde, %28,1 inde ise izin
verilmeyen boyların kullanıldığını saptamışlardır. Şekerlemelerde ise uygun
renklendirici kullanım oranı %20,8 dir. %64,2 sinde izin verilen miktarın
üzerinde, %15 inde ise yasaklanmış boyalar kullanılmıştır.”
Yasaklanan renklendirici maddeler kesinlikle Toksik ve kanser
yapıcı maddelerdir. İzin verilenlerin ise, sınırlarının üstüne çıkıldığı zaman
alerjik reaksiyonlar, deri döküntüleri, astım ve hiperaktivite olayları meydana
getirebilmektedir.
Bütün bu anlatılanlar, üreticilerin ve kontrol
mekanizmalarının ne kadar ciddiyetten uzak olduklarını göstermektedir.
İslâmi boyutuna gelince, endişelerimiz bir kat daha
artmaktadır. Bu konuda, bilgisizlik, bilinçsizlik, istismar ve ilgisizlik daha
da yoğun boyuttadır.
1995 de yürürlüğe giren Yönetmelik ilgili maddesinde;
Katkı maddesi hayvansal kaynaklardan elde edilmiş ise elde
edildiği hayvanın cinsinin belirtilmesi şartı getirilmiştir. Maalesef bu
mecburiyet, bazı ithalatçı ve üretici firmalarca ciddiye alınırken, bazı
firmaları da yalan beyanla işini yürütmeye sevk etmiştir. Sadece bir misalle bu
olayın ne kadar vahim olduğunu anlatabiliriz. Kitabımın diğer sayfalarında
belgesini verdiğim Almanya’dan ithal edilen jelatinlerin, üretimini yapan
firmalar, kesim hanelerden domuz da dahil hayvan artıklarının karışık geldiğini
ve jelatin üretimini yaptıklarını belirtmektedirler. Bu şekilde üretilip,
paketlenen jelatinler, ne gariptir ki Türk gümrüklerinden bu paketlerin üzerine
sonradan yapıştırılmış “Sığır Jelatinidir” etiketi ile geçirilmektedir.
Halbuki bu konuda Müslümanları yakından ilgilendiren daha pek
çok katkı maddesi söz konusudur.
Yukarıda örneklerini verdiğimiz olumsuzlukların temelinde
üreticinin, ithalatçının, satıcının, kontrol mekanizmasının bilinçsizliği,
bilgisizliği, istismarı ve ilgisizliği açıkça gözükmektedir.
Bu açıklamalardan sonra, meselenin sadece E rumuzunda
olmadığı, meselenin daha geniş boyutlu olduğu yeterince anlatıldığı
kanaatindeyim.