Haberi birlikte okuyalım;”Domuzdan üretilen katkı maddelerinin birçok ilaçta kullanıldığını ilk olarak Danimarka gazetesi Urban, haberlerinde yer verdi. Aynı haber, bu ülkede Türkçe yayınlanan Haber gazetesinde de okuyucularına duyuruldu. Urban’da yer alan habere göre, üretilen birçok ilâçta domuz derisinden imal edilmiş maddelerin kullanıldığı ve Müslümanların bu ilâçları bilmeden kullandıkları bildirildi. İlâçta en fazla kullanılan katkı maddesinin ise jelâtin olduğu kaydedildi. Danimarka’da göçmenlere danışmanlık yapan kuruluşlarsa bu konuda doktorların hastalarına bilgi vermemesini eleştirdi. Danimarka Tabipler Birliği, hastaların ilâçların nelerden yapıldığını eczaneye sormalarını ya da prospektüsleri okumalarını önerdi.
İlâç sanayicileri, bu konunun tartışılmasını tehlikeli buluyor. Deli dana tehlikesine karşı, son yıllarda birçok ilâçta domuz derisinden imal edilen jelâtinin kullanıldığı belirtiliyor.
Doktorlar, hastalanan Müslümanların bu ilâçları kullanmamasından ve ölümlerle karşılaşılmasından endişe ediyor. Avrupa’da ilâçta olduğu gibi birçok şeker ve tatlı çeşidinde domuz ve helâl kesim uygulanmamış sığırdan elde edilmiş jelâtin ve benzeri katkı maddeleri sıkça kullanılmaktadır. Ürün ambalâjında katkı maddesinin ismi yer alıyor, ancak hangi hayvandan olduğu belirtilmiyor. Danimarka’daki Müslümanlar şimdi bu katkı maddelerinin kullanıldığı ilâçların haram mı, helal mi olduğunu tartışıyor.”
Problem, yalnız Danimarka’da mı? Hayır! 2 milyar Müslüman’ın yaşadığı dünyanın her tarafında aynı problem var. Türkiye’de daha dehşetlisi var. Burada âlimi uyuyor, hocası uyuyor, doktoru uyuyor, eczacısı uyuyor, düz vatandaşı ise haydi haydi uyuyor. Uyumayanlar ise çok çok azınlıkta kalıyor. Sesleri cılız çıktığı için de yaptırım güçleri olmuyor.
Biz bu konuyu, ülkemizde 1986 yılında “Gıda Raporu” kitabımızın ilk baskısında dile getirmiştik. Çeşitli kaynaklardan jelâtin hakkında bilgi verdikten sonra 1982 tarihinde Almanya’da jelâtin üreten firmalara sorulan soruya verilen cevaba da yer vermiştik. Jelâtin Üreticileri Birliği(Verband Fleischmehl Industrie e.V.)’nin yazısının Türkçesi ise şöyle idi:
“Sayın Bayanlar ve Baylar,
Bize bağlı Hugo Goebel firmasından, doğrudan doğruya cevaplandırılmak üzere kendilerine göndermiş olduğunuz yazıyı aldık.
Kesimde çıkan sığır ve domuz kemikleri gıda maddeleri kanununa uygun bir işlemle yağ ve et kemiği unu olarak ayrılır. Son zikredilen mamul karışık yem sanayine gider ve domuz, piliç ve sığırların beslenmesinde kullanılır. Hayvanî yağlar da çoğunlukla karışık yem sanayine verilir ve hayvanların beslenmesinde enerji taşıyan olarak kullanılırlar.
Yine kesimde ortaya çıkan deriler aynı şekilde gıda maddeleri kanununa uygun olarak işleme tabi tutulur ve jelâtin imali için ham madde olarak kullanılırlar. Bunlar da yoğurt, tatlı v.s. gibi birçok gıda maddesi imalinde kullanılır.
İmal edilen jelâtinin büyük bir kısmı ilaç sanayi ihtiyacı olan kapsül imalatında kullanılır.”
Burada konumuzun dışında olacak, lâkin önemli olduğu için iki firmanın daha cevap yazılarının Türkçelerini vermek istiyorum.
“Sayın Bay ………………..
Yukarıdaki sorunuza cevaben şunları bildiririz:
Altın ayılarımız (Goldbaren) yemeklik jelâtin kullanmak suretiyle yapılmaktadır.
Yemeklik jelâtinin yapılmasında esas madde olarak tercihen çeşitli hayvan, domuz da dahil olmak üzere, kemik ve derilerinden yapılır. Jelâtin fabrikaları genellikle menşei karışık mamuller üretir. Tarafımızdan kullanılan jelâtin partilerinin yapımında domuz menşeli ham malzeme kullanılıp kullanılmadığı konusunda bilgi sahibi değiliz. Bu sebeple altın ayılarımızda domuz menşeli maddeler kullanılıp kullanılmadığı konusunda bir garanti vermemiz mümkün değildir.
Altın ayılarımızdaki jelâtin miktarı çok azdır.
Bu açıklamalarla yardımcı olduğumuzu umar selamlarımızı sunarız.”
“Sayın Bay …………………..
Sorunuzla ilgili olarak bu iki mamulün domuz yağı ihtiva etmediklerini bildiririz. Domuz yağı bizim kuruluşumuzda kullanılmaz.
Bunun dışında jelâtin aşağıdaki mamullerde kullanılır:
Mamba Soft
Riesen Karamel ve Schoko
Toffee Melange
Böylece sorularınızı cevaplandırmış olduğumuzu ümit ederiz.
Selamlarımızla”
Ve maalesef, bu firmalar bugün ülkemizde de ürünlerini üretir duruma geldiler. Daha sonra 5 baskı yapmış kitabımızdaki ikazlarımıza, 30 Nisan 2002 tarihli Vakit gazetesindeki ibret verici açıklamalara ve sitemizde üç yıldan beri sürdürdüğümüz yayınlarımıza rağmen ne yazık ki Müslüman halkımız harıl harıl bu firmaların ürünlerini tüketmektedirler.
Yukarıda âlimimizden düz vatandaşa kadar topyekûn uyuduğumuzu acı da olsa belirtmemiz boşuna değildi, bu iddiamızı kanıtlayacak bir belgeyi daha sunmak istiyorum. Biz Avrupa’da ilâçta, gıda maddesinde kullanılan katkı maddelerini didik didik araştırmaya çalışırken, Diyanet İşleri Başkanlığına sorulan soruya karşı Başkanlığın cevabı ibret verici idi: İşte bu yazı,
“İLGİ : 21.2.1983 tarihli dilekçeniz.
Yoğurt. Reçel, şeker, pasta… gibi yiyecek maddeleri jelâtinden yapılmaz. Jelâtin bunların ambalajlarında kullanılabilir.
Yiyecek maddelerinin ambalajının jelâtinle yapılmasında dinen bir sakınca yoktur.
Bilgilerinizi rica ederiz.”
Aynı Diyanet İşleri Başkanlığı, 1994-1995 yıllarında da ortaya çıkmış, bizim kitabımızın toplum üzerinde uyandırdığı müspet tepkinin yüksek bir seviyeye çıktığı bir noktada üreticilerin eline verdiği ve gerçeklerle asla ilgili olmayan bir yazı ile bu bilinci söndürmeye çalışmıştı. Üreticiler bu yazıyı duvar afişleri haline getirerek marketlerin vitrinlerine astırmıştı.
Bu günlerde ise yine aynı Diyanet İşleri Başkanlığını Helâl Sertifika konusunu gündemden düşürmeye çalışan bir gayret içerisinde görüyoruz ve üzülüyoruz.
Konumuza dönersek, İlaçta Domuz jelâtinin kullanıldığını aylar önce siteye koyduğumuz,
Gelatin - Jelatin başlıklı yazımızda açıkladığımız gibi;
“Jelâtin, ürünlerde jelleştirme, koyulaştırma, sırlama, kapsülleme maddesi olarak kullanılır. Pek çok pastacılık ürünlerinde, yoğurtta, dondurmacılıkta, eritilmiş peynir ve kaşar üretiminde, margarinde; et ve salam, sosis, sucuk, jambon gibi et ürünlerinde; marshmellov, jelybon, karamela gibi şekerleme ve tatlılarda; meyve sularında, meyve ve sebzelerin sırlanmasında kullanıldığı gibi; ilaç yapımında, kapsül ve film tablet yapımında, kan verme ürünlerinde; krem, losyon, şampuan, parfüm gibi cilt ve saç kozmetik ürünlerinde, fotoğrafçılıkta ve karbonlu kâğıt yapımında da kullanılmaktadır” şeklinde ifade edilmişti.
İlaçta sadece domuz jelâtini kullanılmıyor. Almanya’da bulunduğumuz dönemde namazında niyazında Müslüman bir doktor kardeşimiz vardı. Aile Hekimliği çerçevesinde bizim de aile doktorumuzdu. Bir ziyaretimde, bir torba dolusu eşantiyon ilaç hazırladı, evde ihtiyaç olduğunda kullanmak üzere. Eve götürünce her zaman yaptığım gibi önce her birinin prospektüsünü çıkarıp tek tek inceledim. Bu incelememden sonra ilaçların yarısından fazlasını tekrar torbaya koydum ve ertesi günü doktor kardeşimin muayenehanesine gittim.
Biraz abartılı bir tavırla ilaçları önüne çıkardım. “Arkadaş sen nasıl Müslüman Doktorsun? Hiç Müslüman bir hastaya bu ilaçlar verilir mi?” “ne varmış bu ilaçlarda” diye cevap verince “bu ilaç domuzun pankreasından yapılmış, bu ilaç domuzun karaciğer ekstratından yapılmış, bu ilacın kapsülü domuz jelâtinden yapılmış” diye sıralarken, o da prospektüsleri okumaya çalışıyordu. Sonuçta, şimdiye kadar dikkat etmediğini mahcubiyet içerisinde belirterek özür diledi. Almanya gibi Avrupa ülkelerinde bu mazeretin esasında hiçbir kıymeti harbiyesi olamaz. Çünki, orada, o ilaçta esas maddenin yanında yardımcı madde olarak ne kullanılıyorsa prospektüsünde dosdoğru yazılır. Hayvanın cinsi onlarda pek önemli olmadığı için bazı ilaçların prospektüsünde bu ayrıntı olmayabilir. Ama bizde aynı patentle üretilen ilaçlarda bile bu yardımcı maddeler yazılmaz. Bu sebeple, bizim doktor ve eczacı kardeşlerimizin işi biraz daha zor olabilir. Ancak araştırmamalarına, ilaç firmalarını sorgulamamalarına mazeret teşkil etmemelidir. Hatta Müslüman hasta kardeşlerimize ve hasta sahibi kardeşlerimize dahi doktorunu ve eczacısını sorgulamamalarına mazeret olmamalıdır.
Bugün Türkiye’ye takriben 2500 ton jelâtin ithal edilmektedir. Bunun dışında, “Tedavide kullanılan kurutulmuş guddeler ve diğer organlar, toz haline getirilmiş olsun, olmasın guddelerin veya diğer organların veya bunların salgılarının, karaciğer hülasası vs” şeklinde tarif edilen, 3001 gümrük pozisyonundan, 2001 yılında 22.343 ton ithalat yapılmış ve bunlara 5.973.000 ABD doları ödenmiştir(Bu bilgi Dış Ticaret Müsteşarlığından alınmıştır). 2005 yılında bu miktar daha da artmış olmalı. Bu ithalata ek olarak Türkiye’de gerek kaçak, gerek legal kesilen külliyetli miktarda domuzun bu tip organlarının, bazı ilaç firmalarına intikal ettiği duyumlarımız da söz konusudur.
KOZMETİKLERDE CENİN KATKISI
Son günlerde tv kanallarında ve gazete sayfalarında dehşet verici bir haber dolaştı. Kozmetik ürünlerde insan ve hayvan ceninlerinin kullanıldığı belirtiliyordu. Ne yazık ki, bu haber de kamu oyuna geç duyurulmuştu. Zîra, biz bu gerçeği sitemizde 27.03.2004 tarihinden beri ilgililere duyurmaya çalışmıştık. Kozmetiklere Dikkat ‘ı tıklarsanız yazının tamamını okuyabilirsiniz.
Ya da konumuzla ilgili kısmını aşağıdan okuyabilirsiniz;
“Ticari ihtirasların alabildiğine kamçıladığı reklâmların yaldızlı parıltıları altında masum görüntüdeki kozmetik ürünlerin gerçek yüzü Dermatoloji kliniklerinde ve laboratuarlarında ortaya çıkartılmaktadır. Bütün bunlara ek olarak kozmetiklerde kullanılan katkı maddelerinin önemli bir kısmının hayvansal kökenli olmaları sebebi ile deli dana riskinin bulunması, bunun yanında Müslümanlar için haram olma riskinin de olabileceği göz ardı edilmemelidir. Daha da ileri boyutlara götürdüğümüz takdirde, insan ve hayvan ceninleri, doğum artıkları, plasentalar ve sperm hücreleri vs. nin de kullanıldığı bu müstahzarlara Müslümanların çok dikkatle yaklaşmaları gerekir.”
SONUÇ: İlim ehli Hoca efendilerimize, camide görevli imam kardeşlerimize, Müslüman Doktorlarımıza, Müslüman Eczacı kardeşlerimize, varsa Müslüman üreticilerimize ve Müslüman tüketici kardeşlerimize bir kere daha çağrıda bulunmak istiyorum. Fıkıh’da bir kaide vardır; “her mükellef Müslüman, yapacağı işin fıkhını öğrenmek ve uygulamaktan sorumludur”. “Aldatan bizden değildir kavlince, Bilerek veya bilmeyerek aldatmak yoktur”. Tüketiciden, üreticiye, hatta Sağlık Bakanlığından, Tarım Bakanlığı’na kadar her kademedeki Müslüman bir üstünü sorgulamak zorundadır. Başta ilgili Bakanlıkları bir defa daha göreve davet ediyoruz. Biz, bu uyarı görevimizi 04.11.2003 tarihli yazımızla Sağlık, Tarım ve Sanayi Bakanlarımıza hitap eden yazımızla yerine getirmeye çalışmıştık. Ancak cevap yazılarını yasak savmak kabilinden uzmanlarına hazırlatarak cevap verdiklerinden ve bu uyarımızı dikkate alıp gerekli denetim ve yaptırım tedbirleri alınmadığı için, biz bu gün halen bu konuları konuşuyor durumdayız. Bu yazılarımızı okumak isterseniz: Bakanlara Gönderdiğimiz Yazı
Verilen cevapları okumak isterseniz: Bakanlara Gönderdiğimiz Yazı ve Gelen Cevaplar
Allah yar ve yardımcımız olsun
Dr.Müh.H.K.BÜYÜKÖZER
NOT: Bu yazımızın faydasına inanan kardeşlerimizden, mümkün olduğunca sorumlu ve görevli olan kardeşlerimize duyurmalarını rica ediyoruz