 |
Site İstastiği |
 |
|
şu ana kadar 66627150 sayfa izlenimi aldık. Başlangıç: 01/02/2003
|
|
|
 |
| |
Gönderen:huseyin Tarih: 11/06/2016 06:58
ÜRETİMDE HELAL GIDA UYGULAMALARI MÜZAKERE NOTLARI
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Afyonkarahisar’da 26-28 Kasım 2011yılında düzenlenen, Din İşleri Yüksek Kurulu üyelerinin, GİMDES üyelerinin, Ziraat ve Gıda uzmanlarının katıldığı Güncel Dini Meseleler İstişare Toplantısı’nda “Helal Gıda” konusu ele alındı.
GİMDES Başkanı Dr. Hüseyin Kâmi BÜYÜKÖZER “HELAL, bir Müslümanın hayat standardının olmazsa olmazını teşkil eder. Bu sebeple Helal ve sağlıklı gıda her şeyden önce bir Müslümanın imani bir meselesidir. En temel ve kutsal hakkıdır. Dolayısıyla ben yaptım oldu mantığıyla sertifikalandırma yapılamaz.” dedi.
Konuşmaların müzakeresi esnasında bir konuşma yapan BÜYÜKÖZER’in bu konuşmasını, güncelliğini koruduğu için bilginize sunuyoruz.
“Konuşmalardan da anladığımız kadarıyla helal sertifikalama ve onun temelini teşkil eden helal standart öyle basite alınacak bir konu değil. Biraz evvel tebliğimde sunmuştum. Bu bir imani meseledir. Müslüman’ın imani bir meselesidir. Dolayısıyla ben yaptım oldu mantığıyla sertifikalandırma yapılamaz. Bugün dünyada İslami kurallara dayalı bir devlet düzeni yok maalesef. Ve bugün İslam Konferansı üyesi denilen ülkelerin bütün yönetimleri laik sistemle yönetilmektedir. Dolayısıyla böyle bir düzende devlet kurumları, helal sertifikalama sisteminin öncülüğüne soyunmamalıdırlar. Aksi halde yaptıkları işle İslam’ın prensipleri çatışır duruma gelir. Bugün Endonezya’da bir standart kurumu var. Bu standart kurumu helal sertifika ile uğraşmaz. Orada “MUİ” diye bir teşkilat var. “meclisi ulema” diye. Helal sertifikayla o uğraşır ve bu kurum diğer standartlarla da uğraşmaz. Maalesef bir çok ülkede bunlar karıştırılıyor. Bu yanlış. Yani bir yandan şaraba ve şarap fabrikasına standar yapacak, firmalara ve ürünlere o standarda dayalı sertifika verecek. Öbür tarafta da helal sertifika kurallarına göre bir işlem yapacak. Burada İslam’ı hafife almak gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bir kere bunu düzeltmemiz lazım.
Biz sertifikalama sistemimizde “helalen tayyiben” kurallarına uygun bir standart ve sertifikalama çalışması yürütüyoruz. Sadece şu kadar madde haram kılınmış, onların dışındaki her şey helaldir, değil. Tayyiben diye bir talimat var. O talimatın sırrını da çözmek ve uygulamak zorundayız.
Bugün öyle katkı maddeleri üretilmiş ki bir çok yönleriyle bağımsız kurumlar tarafından sağlığa zararlı olduğu ifade ediliyor. Ama devlete bağlı kurumların standartları o maddeye kullanma yetkisi vermiş. Kullanılıyor. İnsanlar sapır sapır ölüme gittiği zaman belki o devletler bir yasak kararı çıkarabilir. Neden? Çünkü bu devletler çalışmalarını yürütürken sadece tüketicilerin bu türlü sağlık haklarıyla uğraşmaz. Bir de bunun üretici, kapitalist, sermaye sahibi tarafı var ki onların dengesini kurmak zorundadır. Bu bakımdan dolayı helal sertifikalama çalışmaları da kurumsal olarak mutlaka halka, topluma dönük olarak yürütülmelidir. Devlete bağlı olarak yürütülmemelidir. Bir kere bunun üzerinde durmak zorundayız. Devlet kurumları fikir yürütebilirler, çalışmalar yapabilirler. Ama bu işin yürütücü kurumları olamazlar. Hele hele sertifika verme, standart yapma çalışmaları mutlaka Müslüman toplumun kendisine bırakılması icap eden bir keyfiyet.
Bunun ötesinde tavuk kesimi konusunda bir kardeşimiz soru sordu. Evet fıkıh konusunda biz dört mezhebin fıkhını dikkate alarak sertifika veriyoruz. Bizim helal sertifika logomuzda dört tane Ehl-i Sünnet ve Cemaat prensibine dayalı mezhebi simgeleyen kutucukları vardır. Bu kutucuklardan eğer denetleme yaptığımız ürün üç mezhebe uygunsa, o üç mezhebin kutusuna onay işareti, öbür kutuya da çarpı işareti koyuyoruz. Bu ne demektir? Bu bizim mezhep sahibi, inanç sahibi insanların haklarına saygı göstermektir. Mesela Hanbeli mezhebi helal kesim şartında mutlaka kesicinin namaz kılan birisi olmasını şart koşuyor. Şimdi gidiyoruz denetlemeye, bütün kasapları imtihandan geçiriyoruz. Eğitim yaptıktan sonra ve eğer hakikaten ben kesinlikle namaz kılmıyorum diyorsa bu sefer firmanın sahibine dönüyoruz diyoruz ki bak böyle böyle bir durum var. Dolayısıyla biz Hanbeli Mezhebi’nin kutucuğuna çarpı işareti koymak zorundayız. Kabul ediyor musunuz? Kabul ediyorum diyorsa onun işaretini koyup öyle sertifika veriyoruz. Ama ben kabul etmiyorum onu. Ben o kasapları değiştireceğim, sizin istediğiniz şartlarda kasap temin edeceğim diyorsa o zaman hazırlık yapmasını bekliyoruz. Sertifikalama sistemimiz bu.
Besmele konusunda, tabii Besmele esastır. Kasten inkar, reddetmek durumunda zaten kesinlikle hiçbir mezhep izin vermiyor. Ama iyi niyetle devam ediyor ama unutabiliyor veya yetiştiremiyor. Bunun cevazı var fıkıhta. Dolayısıyla biz bunu uyguluyoruz. Dolayısıyla Besmele çekme konusu bir ince çizgiye bağlı. Mutlaka niyeti Besmeleyi söylemek olmalı. Ve atladığı veyahut da bir anda unuttuğu, gaflete düştüğü bir şey olabilir. Bu tavuk veya kesilen bir başka hayvanın, haram niteliğine veyahut necis durumuna gelmiş olmadığı fıkıhçılarımız tarafından ifade ediliyor. Dolayısıyla tavuk konusunda biz dirayetimizi gösteriyoruz ve “helalen tayyiben” konusunda yem rasyonuna kadar incelemeye çalışıyoruz. Genetik yapısı değiştirilip değiştirilmediği konusuna dikkat ediyoruz. Kesinlikle bizim sertifikalandırma sistemimizde genetik yapısının değiştirildiğine dair bir bilgi varsa ona sertifika uygulamıyoruz.
Bizim standardımız bu ve dediğim gibi en takva bir Müslüman’ın dahi markete gittiği zaman bizim logomuzu gördüğünde rahatlıkla alıp tüketeceği bir ürün niteliğinde olmasına hassasiyetimizi gösteriyoruz. Bizim bu kaidemiz uluslar arası bir niteliktedir. Malezya, Endonezya, efendim World Helal Council, World Helal Foundation ve AHC Europe gibi kurumlar içerisinde müşterek bir dayanışma içerisinde yürütüyoruz. Dolayısıyla biz sertifikalandırma çalışmalarının mutlaka çocuk oyuncağı olmadığını, bir Müslüman’ın imani bir meselesi olduğunu, dolayısıyla mevcut şartlara hele hele ekonomik şartlara bakarak bu işi değerlendirmenin çok büyük yanlışlar getireceğini söylüyoruz.
Sertifikalamanın maliyetini konuşuyor arkadaşlarımız. Ben şiddetle buna karşıyım. Çünkü sertifikalama hizmeti tamamen bir fedakârlık hizmetidir. Bunun parayla yapıldığı şeklinde, 6 Milyar 8 Milyar gibi rakamlar konuşulmasını yadırgıyorum. Çünkü kefalet sistemi ile bu sistemin çalışması lazım. Yani sertifika veren kurumlar bundan para kazanmak hesabıyla değil. Kefalet kurumunun hukuki prensipleri içerisinde çalışmak zorundadır. Buna riayet edilmediği takdirde istismar edilir. Para için sertifika verilir. Bir takım ideolojiler için para karşılığı sertifika verilir. Bunların önünü almak zorundayız. Hepinizden Allah razı olsun.
|
|
| |
 |
Haber Puanlama |
 |
|
Ortalama Puan: 4.16 Toplam Oy: 6

|
|
|
 |
|
|